AYT, TYT REHBERLİK YAZILARI |
mustafa tarafından yazıldı. |
. AYT, TYT Adaylarına yararlı Rehberlik veya Deneme Mesleki İlgi Envanteri (tıklayınız) İnsanlar arasında doğuştan gelen kişilik farklılıkları yetişme sırasında içinde yaşadıkları yakın ve uzak çevre mesleki ilgilerini belirlemektedir. Kariyer Planlama Hizmeti kapsamında uygulanan bir başka test ise Holland Temalı Mesleki İlgi Envanteridir. Mesleki gelişimle ilgili pek çok teori vardır. Bu kuramcılardan biri olan John L. Holland’a göre meslek tercihi modeli üç temel özelliği içermektedir: • İnsanlar farklı meslek tercihlerinde bulunmaktadır. • Kişilikleriyle uygun işlerde çalışanlar, uygun olmayan işlerde çalışanlara göre daha başarılı ve daha mutludurlar. • İnsanlar arasında doğuştan gelen kişilik farklılıkları mesleki ilgilerini belirlemektedir. Dolayısıyla Holland’ın modelinde de görebildiğimiz gibi bireyle kişilik özelliklerine göre farklı mesleki ilgi alanlarına yönelebilmektedirler. Bu noktadan hareketle Holland altı değişik kişilik tipi ve mesleki eğilimden bahsetmektedir. Bunlar: 1- Gerçekçi bir kişilik yapısına sahip bireylerin, mekanik ilgileri olduğu daha çok fiziksel etkinliklere dayalı mesleklere ilgi duyduğu, somut işlere değer verdiği için mühendislik gibi alanlara, 2- Araştırmacı yapıdaki bireyin, bilim adamlığı, kimyagerlik, akademisyenlik gibi alanlara ilgi duyduğu, 3- Sanatçı eğilimli kişilerin, müzik, tiyatro, reklam, tasarım gibi alanlara, 4- Sosyal eğilimli bireylerin, sosyal çalışma, insan kaynakları uzmanlığı ve öğretmenlik gibi alanlara, 5- Girişimci kişiliğe sahip bireyin, işletme yöneticiliği, hukuk, politika gibi alanlara ve son olarak 6- Geleneksel yapıdaki bireyin de bankacılık, büro işleri ve muhasebe gibi kurallı ve düzenli iş alanlarına yöneldikleri ileri sürülmektedir. Etiketlerilgi Kariyer Planlama Hizmeti mesleki ilgi envanteri Mesleki Yönlendirme motivasyon yetenek Beyin Sağlığınızı Korumanız için Öneriler(tıklayınız) MESLEK ne demektir? (tıklayınız) Meslek, insanın yaşamını sürdürebilmek için yaptığı ve genellikle yoğun bir eğitim, çalışmayı gerektiren sürecin sonunda kişilerin kazandığı ünvanın adıdır. Genellikle her meslek o mesleğin değerlerini, gelişimini, lisanslanmasını ve diğer insanlar açısından tanınmasını sağlayan kuruluşlara sahiptir. Yeryüzünde binlerce meslek bulunmaktadır. Türkiye'de resmi olarak tanımı yapılmış 600 civarında meslek vardır. Her bir meslek için tanım, görev alanları, genel olarak kullandığı araç ve gereçler, mesleğin gerektirdiği özellikler, çalışma ortamı ve koşulları, çalışma alanı ve iş bulma olanakları, meslek eğitiminin verildiği yerler, meslek eğitimine giriş koşulları, eğitimin süresi ve içeriği, meslekte ilerleyebilme ve yeni meslekleri seçebilme olanakları, destekleyici meslek kuruluşları, farklı özellikler gösterir. İletişim, psikoloji, öğretmenlik gibi meslekler, kadınlara “daha uygun’’ olarak nitelendirildiği için daha çok kız (tıklayınız) öğrenciler tarafından tercih ediliyor. Pek çok mühendislik dalı ise “erkek işi” olarak görüldüğü için erkek öğrenciler arasında daha popüler hale geliyor. Bankacılık, endüstri mühendisliği, işletme, işletme mühendisliği, sigortacılık, turizmcilik, veterinerlik, siyasal bilimler uzmanlığı gibi bölümleri ise hem kız hem de erkek adaylar eşit düzeyde istiyor. Uğur Kariyer Merkezi’nin Türkiye genelinde 500 bin kişiyle yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, en çok istenen beş meslekten üçünün insan sağlığı ile ilgili olduğu görülüyor. Özellikle doktorluk hem kız ve hem de erkekler arasında her zaman popüler. İletişim ve sanatla ilgili meslekler en çok Marmara Bölgesi’nde yoğunlaşmış. Gazetecilik, tiyatro, sunuculuk ve reklamcılık gibi meslekler en çok bu bölgedeki gençler arasında popüler. En çok Doğu ve Güneydoğu’da gençler, bilimadamı olmak istiyor. Gençler arasında “iş garantili” meslek olarak nitelendirilen Avukatlık, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde en popüler meslek. Askerlik ve öğretmenlik ise en çok Ege bölgesinde isteniyor. Tıp ve bilgisayar mühendisliği, İstanbul, İzmir ve Ankara’da en popüler meslekler. İstanbul’un iletişim ve medya dünyasının merkezi olması sebebiyle radyo-televizyon, görsel iletişim gibi meslekler, çok tercih ediliyor. Ankara’da, moleküler biyoloji ve genetik, popüler meslekler arasında. İzmir’de ise psikoloji, psikolojik danışmanlık ve Matematik öğretmenliği, tercih edilen meslekler arasında. Ülke gündemi Siyasi, ekonomik ve toplumsal olaylar gençlerin mesleki tercihlerine de yön veriyor. Örneğin 1999 depreminden önce çok popüler olmayan jeoloji ve jeofizik mühendisliği, psikoloji gibi mesleklerin tercih edilme oranları, deprem sonrasında ciddi biçimde artmış. İnşaat mühendisliği ise düşüş eğilimi göstermiş. Ancak son yıllarda mortgage yasası ve banka kredilerinin düşmesi ile inşaat sektörünün tekrar canlanması gençler arasında da inşaat Mühendisliğinin tercih edilirlik oranının tekrar artmasına neden olmuş. Gelecek 10 yılda iyi kazandıracak meslekler (tıklayınız) Gelecek 10 yılda iyi kazandıracak meslekler Büyüyünce ne olmak istiyorsun? Hepimiz çocukken bu soruyu duyduk. Çoğumuzun yanıtı da, doktor, pilot yada süper kahraman olmaktı! Oysa şimdi seçenekler daha çok. Üstelik meslekler giderek ilginçleşiyor; Kullanıcı arayüzü mühendisi, bilgi teknolojileri yöneticisi... İşte Forbes ve ABD finans dergisi Kiplinger’da yer alan geleceğin meslekleri. ETİK BİLGİSAYAR KORSANI Bir bilgisayar korsanı nasıl mı etik olabilir? Artık şirketler kendi online sistemlerine saldırması için etik bilgisayar korsanlarına iş veriyor. Böylece tehlikeli, art niyetli saldırganlardan önce güvenlik sistemlerindeki problemleri kesin olarak saptamak için harekete geçebiliyorlar. Etik bilgisayar korsanları, şirketin sistemlerini onarıyor, kimi zaman virüs oluşturup etkilerini gözlemliyor. Bugün ABD’de bu işi yapmak isteyenler için ‘Certified Ethical Hacker’ (CEH) gibi sertifikalar verilmeye başlandı. ABD’de etik bilgisayar korsanları yıllık ortalama 92 bin dolar civarında kazanıyor. Türkiye’de de bu meslek gelişen şirket sistemleri de düşünüldüğünde birkaç yılviçinde daha popüler hale gelecek. Etik bilgisayar korsanlığı tehlikeli bir potansiyeli de barındırdığı için işe alım süreçlerinde sıkı bir denetim mekanizmasını zorunlu kılıyor. Eğer bu meslek dünya çapında hızlı gelişim gösterecekse, neyin etik olup olmadığının resmi bir şekilde belirlenmesi gerekiyor. SİGORTA UZMANI Bu alan diğer başlıklar kadar ‘yeni’ olmayabilir. Ama durun bir dakika; Birleşmiş Milletler Dünya Nüfusu Görünüm 2012 raporuna göre dünyada kadın ve erkeklerde ortalama yaşam süresi 71 yıl. Türkiye’deyse 74.4. Ve bu sayılar gün geçtikçe yükseliyor. Haliyle sağlık daha da önem kazanıyor. Sigorta da, daha kritik bir hale geliyor. Sadece sağlık alanında değil, büyüyen uluslararası şirketlerde finansal problemler her an kapı önünde bekliyor. Her türlü riskin etrafta cirit attığı bir ortamda sizce de sigortanın hafife alınır bir tarafı var mı? Başarılı bir sigorta uzmanı bugün olduğu gibi gelecek 20 yılda da iyi kazanacak. Büyüyen ve daha rekabetçi hale gelen ekonomiler, sağlık bilimlerindeki atılım, alım gücündeki artış... ABD Çalışma Bakanlığı’nın geçen yıl yaptığı bir analize göre sigorta uzmanlığı yedi yıl içerisinde yüzde 27’lik bir büyüme kaydedecek. Türkiye’de bu konuda bir veri yok. Ancak uluslararası birçok sigorta şirketini düşündüğümüzde bunun Türkiye’ye de yansıyacağı kesin. GIDA KİMYAGERİ Yemek, bilimdir! Harika bir keki nasıl yaparsınız? Bir gıda kimyagerine sorun. Bu gurular besinlerin lezzetini geliştirerek her şeyi biraz daha lezzetli yapıyor. Dünya genelinde mutfak kültürüne yoğun bir ilgi var. Yüzlerce televizyon programı yüksek reytingleriyle kitleleri başına toplamayı başarıyor. İnsanlığın var olduğu günden bugüne ilgisini hiç kaybetmediği belki de en kadim alanlardan biri,mutfak. Gıda kimyagerleri alışılmışın dışında çılgınca işler yapıyor. Kimyadan da yararlanarak,3 boyutlu yazıcılarla ‘basılan’ yemeklerden farklı materyallerle pişirme tekniklerine kadar çok geniş bir alanda şaşırtıcı sonuçlar elde etmeyi başarıyorlar. Bu meslek sadece dünyada değil, uzayda da konuşuluyor. NASA, 3 boyutlu yazıcılarla uzay görevlerinde gıda basımı konusunda çalışmalar yürütüyor. Yemeğe ilginin arttığı ve global çapta bir bilinçlenmenin olduğu bu dönemde, gıda kimyagerliği önümüzdeki 10 yıl adından sık sık söz ettirecek. EPİDEMİYOLOG Kuş gribinin kuşlardan kaynaklandığını ilk kim keşfetti? Bir epidemiyolog. Bu hastalık büyücüleri, hastalıkların ardındaki nedenleri açığa çıkartıyor, sterilizasyon teknikleri üzerinde çalışıyor, sağlık tehditlerini alt etmek için yeni metotlar geliştiriyor. Sağlık ve resmi kurumları protokoller konusunda uyarıyor. Dünyada epidemiyologlar halk sağlığı için çalışıyor. Analizler ABD başta olmak üzere birçok ülkede epidemiyolojinin 2020’ye kadar yüzde 30’luk bir büyüme kaydedeceğini gösteriyor. Nesnelerin İnterneti (loT) gibi birçok yeni teknoloji sağlık verilerini toplamayı kolaylaştıracak. Kendi tahlillerimizi evimizde yapabileceğiz. Bu verilerin internete aktarımı çok kolay olacağı için analizler de epidemiyologların elini oldukça kolaylaştıracak. Ulaşım imkânlarının gelişmesi de bulaşıcı virüs ve bakterilerin yayılımını hızlandırıyor. Bunların önüne geçmek, nedenleri saptamak gün geçtikçe daha da önem kazanacak. Ebola, kuş ve domuz griplerini düşünün. KULLANICI ARAYÜZÜ MÜHENDİSİ Favori sitenizde bir yere tıkladığınızda, bu sizi başka bir sayfaya götürür. Basit değil mi? Peki, biri sizin ne beklediğinizi bilip bu düğmeyi ona göre programlasa? Kullanıcı arayüzü mühendisleri, her gün online olarak ne göreceğinizi belirliyor. Bu meslektekilerin her kullanıcı için neyin en iyi olduğu konusunda bir fikirleri ve sezgileri var. İnternet trafiğinde bu denli önemli bir alan ABD İşgücü İstatistik Bürosu’nun verilerine göre 2020’de yüzde 22’lik bir büyüme kaydedecek. Bu, yüzde 14 olarak beklenen yazılım programcılığından bile yüksek bir oran. Dünyanın hemen her yerinde iyi kazandırmaya aday, henüz çok bilinmeyen ve önemi her geçen dakika artan kullanıcı arayüzü mühendisliği, gelecek 10 yıl içerisinde adından daha çok söz ettirecek. İş uzmanları bu mesleği ‘süper-kritik pozisyon’ olarak tanımlıyor. Şirketler online marketlerini büyüttükçe sitelerini daha etkili bir hale getirmek için kimin kapısını çalacak? Tabii ki, kullanıcı arayüzü mühendislerinin. DENTAL HİJYENİST Bu mesleğin ABD’de 10 yılda iş hacmi olarak yüzde 33 büyüyeceği öngörülüyor. Diş hekimliğine göre eğitimi daha kolay olan dental hijyenisti Türkiye’de daha çok ağız ve hijyen uzmanı olarak biliniyor. Dental hijyenistler, diş hekimlerine yardımcı olarak çalışıyor. Diş sağlığı için uygun beslenme ve ağız sağlığının sürdürülebilirliği konusunda hastalara özel beslenme programları belirliyor. Zaman zaman ağız sağlığı konusunda dökümantasyon hizmetlerinde de görev alıyorlar. ABD ve Avrupa’da ön lisans programları sayesinde dental hijyenist olabiliyorsunuz. TIBBİ SONOGRAFİ UZMANI Bu mesleği listede beklemiyordunuz değil mi? O zaman sizi daha da şaşırtacağız: Tıbbi sonograf uzmanlığı ABD’de en hızlı büyüyen birkaç meslekten biri. 2004-2014 arasında yüzde 30 civarında bir büyüme kaydeden mesleğin ABD’de önümüzdeki 10 yılda yüzde 34.3 daha büyüme yaşayacağı tahmin ediliyor. Sonograf uzmanları, özellikle doğum öncesi kontrollerde büyük bir rol oynuyor. Size bebeğinizin kız ya da erkek olduğunu söyleyen onlar. Tabii işleri cinsiyet çözümlemesi ile sınırlı değil. Her şeyden önemlisi, bebeğin tüm gelişim süreçlerini inceliyor ve raporluyorlar. FİZYOTERAPİST Bu yazıyı eğri büğrü bir pozisyonda okuyorsanız, muhtemelen ileride bir fizyoterapistin kapısını çalacaksınız demektir. Dünya genelinde artan istihdam, bilgisayarlar başında hareketsiz geçen çalışma saatleri, egzersizden uzak yaşayan insanlar, yaşlanan nüfuslar... Tüm bunlar fizyoteparistlerin aydınlık geleceğini müjdeliyor. Dünyanın dört bir yanında fizyoterapiye büyük bir ilgi var. Özellikle spor dünyasında onlara çok ihtiyaç duyuluyor. ABD’de 10 yıl içerisinde bu mesleğin yüzde 36’lık bir büyüme göstereceği tahmin ediliyor. BİLGİ TEKNOLOJİLERİ YÖNETİCİSİ Bilgisayar ve bilgi sistemleri yöneticisi veya bilgi teknolojileri yöneticisi, labirent gibi süreklideğişen modern teknolojide çok kritik bir sorumluluk taşıyor. Bu çalışanlar kısa ya da uzun vadelerde şirketlerin teknolojik ihtiyaçlarını ve hedeflerini belirliyor. Hangi yazılımlar kullanılacak, donanımlarda ne gibi değişiklikler yapılacak, kötü niyetli saldırganlara karşı nasıl önlem alınacak. Tüm bu operasyonlarla o ilgileniyor. ABD İşgücü İstatistik Dairesi’nin rakamlarına görebu alanda 2022’ye kadar yüzde 15.3’lük bir büyüme yaşanacağı düşünülüyor. YAZILIM GELİŞTİRİCİSİ Yazılım, bugünkü elektronik dünyanın işlemesini sağlıyor. Akıllı telefonunuzda e-postalarınızı kontrol etmenizi, sosyal medyada takılmanızı, çevrimiçi havale yapmanızı sağlayan da o. Günlük hayatta bu denli kritik bir alanda yapılacak nitelikli istihdam için şirketlerin dünyanın neresinde olursa olsun kapısı açık. ABD İşgücü İstatistik Dairesi’ne göre 2012 ile 2022 arasında bu alanda yüzde 22.8’lik bir büyüme olması bekleniyor. YÖNETİM DANIŞMANI Personelin etkinliğini artırmak sadece patronların görevi değil. Hatta bu iş artık başlı başına bir mesleğin konusu. Yönetim danışmanları, iş insanlarına etkinliklerini nasıl artıracakları, giderleri azaltarak nasıl daha fazla kâr elde edebilecekleri konusunda danışmanlık hizmeti sunuyor. Yani bir tür şirket doktorluğu yapıyorlar. Bu mesleğin ABD’de önümüzdeki 10 yıl içinde yüzde 18.6’lık bir büyüme kaydedeceği tahmin ediliyor. SAĞLIK SERVİSLERİ YÖNETİCİSİ Tüm sağlık pratikleri ve tesisleri üzerinde denetleme yetkisi olan, özellikle günümüzde hızlı yayılan salgın hastalık ve yaşlanan nüfusla birlikte önemi gittikçe artan bir meslek. Sağlık verilerinin derlenmesi ve analizinde büyük bir rol üstlenen sağlık servisleri yöneticileri, sağlık hizmetlerinin sürdürülebilir olması konusunda hastane gibi kurumlarda kritik görevler üstleniyor. Bu alanın önümüzdeki 10 yıl içinde yüzde 18.1’lik bir büyüme kaydetmesi öngörülüyor. ---------------------------------------------------------------------------------------------- Yükseköğrenimde önemsenen kalite ve içselleştirilmesi amaçlanan değerler. Keşke insan Kaynakları Bakanlığı Kurulsa Kemal Türkeli Hoca acilen önerir. Prof. Dr. Sezer Ş. KOMSUOĞLU - YÖK Başkan Danışmanı 11 Ocak 2016 Yükseköğrenimde kalite ve değerler (tıklayınız) Bir yumuşak güç (soft power) olarak değerlendirilen eğitim, 21’inci yüzyılın en büyük gücü. 21’inci yüzyılın en çok üzerinde durduğu yaratıcılık, girişimcilik, kritik düşünce, birlikte çalışma gibi kavramlar da üniversite eğitiminde kazandırılmalı. Bugün gelişen teknolojik altyapı ve dijital dünya, bilgi aktarımını bir yöntem olarak benimseyen eğitim sistemini anlamsız kılıyor. Bu süreçte önemli olan üniversite eğitiminin kaliteli verilebilmesi. Yeni YÖK anlayışı eğitimde kaliteye ısrarla önem vermek üzerine şekilleniyor. 5 milyon 615 bin 293’ü devlet üniversitelerinde, 447 bin 593’ü vakıfta olmak üzere toplam 6 milyon 62 bin 886 öğrenci Üniversitelerimizde eğitim görüyor. 20 bin 880 profesör, 14 bin 140 doçent ve 33 bin 500 yardımcı doçentimiz var. Üniversiteler eğitimleri, bilimsel faaliyetleri, kültürel ve sosyal etkinlikleri ile ülkelerin geleceğini biçimlendiren en önemli kurumlar. Türkiye’nin modernleşme tarihi, üniversiter yapıların kurulma, geliştirilme ve dünya ile ilişkide olabilme çabasına sahne oldu. Üniversiteler tarihimizde yalnızca bilimsel faaliyeti ile değil, ülkenin gelişme sürecine katkı veren kadroları yetiştiren kurumlar olarak da yer alır. Ülkemizde 1946’ya kadar yalnızca İstanbul ve Ankara’da üniversite vardı. 1955-1975 arasında İzmir, Erzurum, Trabzon, Eskişehir, Diyarbakır ve Malatya’da açılan yeni üniversitelerle sayı 11’e ulaştı. 2003’te 53 olan devlet üniversitesi, 2015 itibarıyla 109’a çıktı. 1984’te Türkiye’nin ilk vakıf üniversitesi Bilkent İhsan Doğramacı Üniversitesi ile başlayan deneyim bugün 84 vakıf üniversitesi ile devam ediyor. 5 milyon 615 bin 293’ü devlet üniversitelerinde, 447 bin 593’ü vakıfta olmak üzere toplam 6 milyon 62 bin 886 öğrenci eğitim görüyor. 20 bin 880 profesör, 14 bin 140 doçent ve 33 bin 500 yardımcı doçentimiz var. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yükseköğretime talep hızla artıyor. Bu süreçte önemli olan üniversite eğitiminin kaliteli verilebilmesi. Yeni YÖK anlayışı eğitimde kaliteye ısrarla önem vermek üzerine şekilleniyor. Eğitim alan her gencin dünyayı değiştirebileceğine dair umudun kırılmayacağı bir eğitim anlayışının politika olarak kabulünü istiyoruz. En önemli hedef eğitimin her yönünün öğrenci merkezli düşünülmesi. Öğrencilerin yaşam hikâyeleri, yetiştikleri farklı kültürler, gelenekler üniversiteler için inanılmaz değerler. Bu eğitim felsefesi bir çatı altında dostluk kurarak, birbirleri için kaygılanarak, ortak geleceği olan, birbirini dinleyen, hisseden ve insani değerlere sahip vatandaşların var olduğu bir toplum idealine temel oluşturuyor. Eğitim süreçleri günümüzde birkaç temel alanda biçimleniyor. Bunların kökeninde seçili veya genel bilgi, becerilerin edinilmesi süreci ve nasıl yaşadığımızın, düşündüğümüzün ve algıladığımızın altını çizdiğimiz bir toplumsallaşma yer alıyor. Bunlar yetiştirilen bireyin dünyaya katkısını ve bakışını belirliyor. -------------------------------------------------------------------------------------- Meslekleri tanıyalım Fen Bilimleri Dershanesi (tıklayınız) Geleceğin mesleklerini düşünecek olursak, geleceğin meslekleri bellidir ki uzay çağına girilecek olan dönemimizde daha çok teknoloji ve makina bazlı olacaktır. Bilişim çağının gelişmesi ile geleceğin mesleklerinde önemli olan otomat makinaları ve bilgisayar yazılımlarını verimli kullanmak olacaktır. Bilişim çağının mesleklerini değerlendirecek olursak ilgi çekici olacak mesleklerin bilgisayar yazılımcılığı, programlama uzmanları, ve bilgisayar mühendisleri oldukları görülecektir. Geleceğin meslekleri arasında bilgisayar ve gelişmiş teknoloji sektörü ön planda yer almıştır. Geçmişte önplanda ve revaçta olan mesleklerin arasında mühendislik, işletmecilik gibi pozisyonlar yer alırken, şimdilerde ise bu durum yerini popüler medyaya kaptırmıştır.Sosyal medya uzmanlığı, nano teknoloji mühendisliği, iş sağlığı güvenlii , yazılım mühendisliği, finans danışmanlığı, moleküler biyoloji, psikoloji, uzay mühendisliği, bilgisayar sistem analistliği ve sağlık memurluğu gibi meslekler yapılan birçok araştırma doğrultusunda gelecein meslekleri olarak belirlenmiştir. Günümüzde yeni açığa çıkan sosyal medya ve onun popülerliği, sosyal medya uzmanlığını geleceğin ön plandaki mesleği haline getirmiştir. Sosyal medya Twitter, Facebook gibi siteler sayesinde günümüzde pazarlamanın büyük bir kısmını bütün markalar için sağlanmaktadır. Popüleritesi çok yüksek olan ve herkesin evinde ulaşabileceği, ve görebileceği ve her an pazarlanan ürünler anca sosyal medyada mümkün olmuştur. İnsanların kendini açıklaması, ve arkadaşlarıyla , ve benzeri ağlardaki kişilerle iletişim kurabilmelerini sağlayan sosyal medya araçları dünya çapında milyonlarca kullanıcısı ile büyük bir hedef kitlesine hitap etmektedir. Sosyal medya uzmanlığının önemi sürekli araştırma yapmak ve yenilik yapmakla alakalıdır, teknolojiye adapte olabilmek, gündemi takip etmek ve sürekli olarak yeni paylaşımlar yapmak gerektiğinden sosyal medya uzmanlığı aslında 7/24 iş başında olunması gereken zahmetli bir meslektir. Teknoloji çağında iş stresi ve yaşanan yoğunluklardan geleceğin mesleklerinde ön plana çıkan bir meslek de psikologluk olmuştur. Eski zamanlara göre teknolojinin ve bilgisayarların gelişmesi üzerine gelişen sanal dünyadan dolayı insanların yalnız hissi artmış, birbiriyleriyle samimi ve yakınen bağ kurmalarında zorluklar yaşanmış ve milyonlarca kişinin major depresyon geçirdiği saptanmıştır. İnsanların birbirleriyle konuşmak yerine, artık profesyonel yardım almaktan çekinmedikleri günümüzde psikologlara giden insan sayısı da gitgide artmaktadır. Finans danışmanlığı ve moleküler biyoloji ise gelişen teknoloji çağında ön plana çıkan diğer mesleklerdendir. Moleküler biyoloji, ar-ge çalışmalarının ilerlemesi ve teknolojik gelişmelerle önem kazanmıştır, eskiden ön planda olmayan bu meslek sağlanılan yeni gelişmelerle daha makul ve gelecek vaat ederek hale gelmiştir. Finans danışmanlığı ise şirketlerin dışarıdan danışmanlık almasına neden olan ve eskiden şirketin içinde bünyesinde yapılanların şimdi bir denetici, ve danışmanla yapılması gerektiği, şeffaflık politikası yüzünden çıkmış ve günümüz gençlerinin hayallerini süsleyen bir pozisyon olarak yerini almaktadır. Dünya çapında Ernst& Young, Pwc, Deloitte gibi danışmanlık firmaları kariyer hedefleri olan önemli firmalardır. Uzay mühendisliği, sağlık sektörü gibi alanların da gelişmelerindeki en önemli sebep, teknolojinin gelişmesiyle bu sektörlerde yeni pozisyonlar çıkmasıdır. Sağlık sektörü yıllar boyu revaçta olmasına rağmen şimdilerde birçok yeni pozisyonla iş başvurularını kabul etmektedir. Uzay mühendisliği ise uzay çağına ve evrendeki diğer gezegenleri daha çok araştırarak keşfetmeye gidilen dönemde kapsamlı, meşakatli, fakat bir o kadar da gelişmelerle orantılı olarak geleceğin meslekleri arasında yer almaktadır.Geleceğin mesleklerinde eskisi gibi mali müşavirlik, işletmecilik, müdürlük ,ya da pazarlamacılık gibi pozisyonların yerini teknoloji ile doğru oranda gelişen bilişim, araştırma ve sağlık sektörü almıştır. (tıklayınız) ÜNİVERSİTE Nedir? (tıklayınız) Üniversite kelimesinin kökeni[ Üniversite, Eflatun ve Aristo’nun hiçbir politik ve dini baskı unsuru olmadan öğrencileri ile felsefi tartışma yarattıkları ortamdan esinlenerek günümüze kadar evrensel ölçekte bağımsız ve tüzel kişiliğe sahip kurumlar olarak “universitas” üniversite adını almışlardır. Üniversite felsefi tartışma ortamında akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varılabilirliğini sağlayan ortamlardır. Üniversite ya da diğer adıyla yükseköğretim, üniversitelerde ve meslek yüksekokullarda 2 yıllık yapılan öğretimdir. Üniversite mesleki eğitim zorluğuna göre genel olarak ikiye ayrılır: 1- Fakülte (Lisans): En az 3 ya da 4 yıllık devamlı eğitimdir, bölümüne ve ülkeye göre göre 5-6 yıllık olanları da vardır. 2- Meslek Yüksekokulu (Önlisans, meslek yüksekokulu): 2 yıllık ön lisans eğitimidir. 3- Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu (Lisans, yüksekokul): 4 yıllık lisans eğitimidir. Bunların yanı sıra öğrencilerin derslere fiziki olarak katılma zorunluluğu olmayan bir öğretim şekli olan açıköğretim üniversitesi' de ayrı bir çeşit olarak sayılabilir: Uzaktan eğitim prensibine dayalı son zamanlarda bilgisayar ve internet erişiminin artmasıyla daha da yaygınlaşan öğretim biçimidir. Ülkemizde 2 ve 4 yıllık lisans ve yüksek lisans öğretimleri yapılmaktadır. 2011 YGS LYS Sınavları ile ilgili önemli bilgiler için[tıklayınız] YGS'ye hazırlık sürecinizde öneriler[tıklayınız] Özlem Emiroğlu Cihan Yeşilyurt; yazıları için (tıklayınız) MESLEK SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLECEKLER(tıklayınız) NİHAYET TERCİH DÖNEMİ (tıklayınız) Meslek Seçiminiz Yaşamınızı Belirleyecektir (tıklayınız) VERİMLİ DERS ÇALIŞMA VE DİKKATİ YOĞUNLAŞTIRMA YÖNTEMLERİ ; (tıklayınız) I - BAŞARI İÇİN İLK ADIM Bu
adımda dersler için sizlere yardımcı olabileceğini düşündüğümüz bazı
öneriler sunuyoruz. Hepsini uygulayabilmeniz zor ama bu önerilerden size
uygun olanları seçerek deneyebilirsiniz. 14.
Unutma en az uykuda olmaktadır, bu yüzden çalışmanız bittikten sonra10
dakika tekrar uyuyun. Ertesi sabah 15 dakika tekrar yaparak öğrenmenizi
iki misline çıkarabilirsiniz. -Kendiniz için boş zaman ve dinlenme süreleri yaratarak sıkılmadan işlerinizi yapmanıza yardımcı olur. Sorular Sorular 2 Aktif katılımcı olmak 3.Öğretmeninizin önemli açıklamalarını dikkatle dinleyip not almaktır. VI- SINAV ÖNCESİNDE BAŞARI İÇİN İPUÇLARI 1. Sınava girmeden 5-10 dakika önce gevşemek için nefes egzersizleri ve gevşeme egzersizleri yapabilirsiniz. Heyecan belirtilerinize odaklaşmayın, olumsuz düşünceleri durdurun, bu düşüncelerin sınav boyunca size bir yarar sağlamayacağını unutmayınız. (Bknz.Ek 3-4) 2. Test sınavlarında bir bölüme başlamadan 15 sn. kadar önce hızla soruları gözden geçiriniz. Aynı işlemi klasik sınavlar için de yapınız. 3. Test süresine göre her soru için ortalama bir zaman ayırınız, fakat geçen zamanla aşırı ilgilenmeyiniz. 4. Sorulan soruya cevap olmayacak seçenekleri eleyiniz. Tahmin etmeniz gerekirse hızla tahminde bulununuz ve % 100 emin olmadığınız sürece fikrinizi değiştirmeyiniz. 5. Sınavda soruyu iyi anladığınızdan emin olacak şekilde okuyunuz ve cevaplandırmadan önce zihninizde cevabınızı ana hatları ile tasarlayınız. 6. Test tipi olmayan sınavlara başlamadan, her soruyla ilgili bilginiz ve sorunun değeri oranında zamanlama yapınız. 7. Bir test sınavında soruyu yaparken belirli bir süreyi çoktan aşmışsanız ve hala çözüme ulaşamamışsanız soruyu bırakınız. 8. Karışık göründüğü için otomatik olarak soruyu atlamayınız. 9. Zayıf taraflarınızı anlayabilmek için geçmiş sınavlardaki başarısızlık nedenlerinizi bulmaya çalışınız, bu konuda öğretmeninize de danışabilirsiniz. VII- KAYNAKÇA 1. ARIKAN, I.: Başarılı Olmak Belirli Bir Amaca Sahip Olmakla Mümkün. MEF Gençler Rehber S. 1988. 2. BALTAŞ, A.: Öğrenmede ve Sınavlarda Üstün Başarı. Remzi Kitapevi, İstanbul, 1992. 3. ERTÜRK, K.: Ders Çalışma Öğrenme ve Başarılı Olmanın Yolları. Demet Matbaacılık, Ankara, 1980. 4. KETENCİ, A., ve Ark.: Planlı ve Programlı Çalışma Yöntemleri. Sağlık Okulları ve Kurslar Komutanlığı Ders Notları, Ankara, 1996. 5. MORGAN, CLIFFORD, : Psikolojiye Giriş. Çeviri Hüsnü Arıcı, H.Ü. Psikoloji Bölümü Yayınları, Taş Kitapevi Ankara, 1981. 6. Rehber Öğretmenin El Kitabı: K.K.K. Maltepe Askeri Lisesi. İzmir, 1990. 7. ULUĞ, F.: Okulda Başarı. Remzi Kitapevi, İstanbul 1995. karşılaştığımız zorlu durumdan kaçınmak yerine onunla yüzleşmeli ve cesaretli olmalıyız” diyen Öziç, sözlerine şöye devam etti: “Kendimize ‘yapamayacağım’, ‘başaramayacağım’, ‘beceriksizim’ gibi yıkıcı telkin vermemeliyiz. Bu yıkıcı telkinlerin yerine ‘deneyebilirim’, ‘başarabilirim’, ‘yapamasam da bununla baş edebilirim’ gibi yapıcı ve motive edici telkinlerde bulunmalıyız. Düşünüldüğünde yeryüzünde hiç hatası olmayan ve karşılaştığı her sorunu mükemmel şekilde çözen hiç kimse yoktur, kendimize bir de bu açıdan bakmalıyız ve kendimize de hata yapma şansı tanımalıyız” http://hayat.sozcu.com.tr/stresin-olumlu-yani-5807/ Kariyer Planlama Nedir?(tıklayınız) Kariyer; hedeflerinizin, yapmak istediklerinizin toplamıdır. İş hayatında, en yakından, en uzak noktaya kadar belirlenen amaçların bütünü kişinin kariyeridir. Kariyer; çalışmalar yanında alınan eğitimler, kendini kişisel ve mesleki olarak geliştirme sürecinin tamamıdır. Kariyer; sonu olan bir süreç değildir. Tüm iş hayatı boyunca yapılanlar ve planlamalar bu sürece dahildir. Kariyer planlaması iş hayatına atıldıktan sonra başlamamalıdır. Aksine üniversite yıllarında yapılandırmaya başlanması gereken bir süreçtir. Planlama yapmak, sürecin ilk adımıdır. Yapılan planlar, planlama yapan kişiyi tüm kariyer hayatı boyunca taşımayabilir. Bunun nedeni kariyer planlarının sosyal ve ekonomik değişimlerden etkileniyor olmasıdır. Mutlu bir iş yaşamı, iyi bir gelecek isteği sizin oluşturacağınız bu planın detaylarında gizlidir. Bundan dolayı seçilen mesleğin ve dolayısıyla yapılan planın sizi sosyal ve bireysel olarak tatmin ediyor olması gerekir. Kariyer Planlaması Nasıl Yapılır? Kariyer Planlamasının ilk adımı, genel bakış ve değerlendirmedir. Bu noktada kişi kendine bir zaman dilimi seçmelidir. Bu; 6 ay, 4 yıl ya da 10 yıl şeklinde olabilir. Belirlenen süre içerisinde neler yapmak istediğini, kariyer yolunda olmasını istediği detayları belirlemelidir. Hazırlanan plan yanında mutlaka bir ek plan olmalıdır. Kariyer planının da karşılaşılacak engel ya da avantajları önceden görmek zordur. B planı her zaman hazır olmalıdır. İkinci adım sektör kararını vermektir. Hangi sektörde yer almak avantajdır? Ne tür şirket yapılarında kendimize yer bulabiliriz? Nasıl bir iş tanımı bize uygun? gibi soruların cevapları belirlenmelidir. Bu belirleme gerçekçi ve varılmak istenen noktayı bilerek yapmalıdır. Nitelikler, sahip olunan değerler bu noktada bireyin yol göstericisidir. Sahip olunan nitelikler, güçlü ve zayıf yanların analizi, planının konumlandırılması açısından önemlidir. Konumlandırma; kişinin kim olduğunu, nerede olmak istediği ve becerilerinin hangi iş kolları için uygun olduğunu belirleyerek yapılır. Bu analizde bulunmak kariyer yolunun aydınlanması demektir. Yapılan analiz sonrasında planın başlangıç bölümü tamamlanmış oldu. Bir sonraki nokta belirlenen bölümle ilgili organize olmadır. Harekete geçip, planın ilk aşamasında olanlar hayata geçirilmelidir. Bunun için hedeflenen sektörün liderleriyle bir araya gelmek, iş ve yönetici analizlerini incelemek gibi yollarla kariyer planının, kişiye uygunluğu gözden geçirilir. Sektörün yapısı ile kişilik değerlerinin ne kadar örtüştüğüne ve doğru bir yol çizildiğinden emin olunmalıdır. Bireyin; görüştüğü, fikirlerini paylaştığı kişilerin listesini geniş tutması ve kendine karşı objektif davranması doğru olacaktır. Kariyeriniz planlanıp, hayata geçmesi beklenecek bir süreç değildir. Hazırlanan plan unutulmadan, sık sık hatırlanmalıdır. Bu süreçteki enerji, inanç ve sabırlı davranma, plana hakim olma konusunda önemlidir. Kariyer Planlamada Yapılan Hatalar “Olmuyor! Kitaplar okuyorum, ilanlara başvurup kariyer planımla ilgili yeni notlar alıyorum. Ama yine de olmuyor! Kimsenin beni iş için aradığı ya da terfi etmem için benimle görüştüğü yok. Sanırım bu hep böyle devam edecek. Ve ben bu şekilde, mutsuz olduğum departmanda çalışacağım. En iyisi bu durumu kabullenmek ve yeni arayışlara girmeden, yoluma devam etmeliyim. Yabancı dil kursumu ve gittiğim sertifika programlarını da bırakıyorum. Nasıl olsa kariyerimde bir gelişme yok. Boş yere para ve zaman harcamayayım…” Bu paragraf, kariyer planını hazırladıktan sonra hayatındaki her şeyin hemen ve istediği şekilde değişmesini bekleyen bireyin ruh halidir. Bu gibi durgunluk ve gelişmeler kariyer yolculuğunuzun en doğal parçasıdır. Yapılması gereken; doğru planlamayı, yüksek motivasyonla hayata geçirmeye çalışmaktır. Kariyer Planınızın Hayata Geçmemesinin Nedenleri Nelerdir? • Sabırsız davranıyor olmamız en çok yaptığımız hatadır. Acele etmeden zamana yayılmış bir plan yapmalıyız. Çünkü kariyer yolculuğu zaman ve sabırla doğrudan alakalı bir süreçtir. Özellikle iyi bir planı hayata geçirmek zaman alır. • Kalıcı sonuçlara erişmek yerine, geçici çözümlere odaklanmak kariyer planınızı dolayısıyla bizi ileriye götürmez. • Uzmanlardan, yakın çevreden ya da teknolojiden destek alamadan hayata geçirilmeye çalışılan plan zorluklarla karşılaşır. Kariyer hedeflerimiz ve planlarımızı, başkalarıyla paylaşıp, farklı insanların deneyim ve bakış açılarından faydalanılmalıyız. • Kişisel becerilere ve niteliklere inanmak çok önemlidir. Kendimize sürecin her aşamasında güvenmeliyiz. • Başkaları tarafından yakıştırılan işler ve çalışma ortamları yerine bizim ne istediğimizi belirleyip, bunun üzerine odaklanmamız önemlidir. • İyi bir network ağına sahip olmalıyız. Profesyonel çalışma ortamında yeni insanlarla tanışmak sosyal çevremizi genişletmek çok önemlidir. Bölümünüzü Keşfedin ! Fen Edebiyat Fakültesi(tıklayınız) Matematik - Bilgisayar Bölümü Matematik bilimsel düşünme yeteneğini geliştiren ve tüm pozitif ilimlerin temelini teşkil eden bir disiplin olmakla beraber bunun Bilgisayarla birlikte yürütülmesi, Matematiğin et ve kemiğe bürünmesi anlamına gelmektedir. Üniversitemizin diğer bazı bölümlerinde olduğu gibi Matematik-Bilgisayar Bilimleri öğrencileri de bir yıl İngilizce hazırlık okumakta ve lisans derecelerini İngilizce müfredatı içinde tamamlamaktadırlar. Günümüzde bilgisayar teknolojisi çok hızlı gelişmekte ve günlük hayatın her alanında çok yaygın hizmet sunmaktadır. Endüstrimizin temel süreçlerinde en önemli etken haline gelen matematik ve bilgisayar okur-yazarlığı, yüksek nitelikli mezunlara olan ihtiyacı gündeme getirmektedir. Yazılım alanında matematikçilerin oldukça başarılı olduğu bilinen bir gerçektir. Matematik Bilgisayar Bölümü toplumumuzun yazılım alanında yetişmiş kaliteli insan gücüne olan ihtiyacına cevap verecektir. Matematik temeli güçlü olduğu kadar, yüksek bilgisayar becerileri ile donanmış mezunlar yetiştirmeyi hedefleyen bölümün programında; analiz, cebir, fonksiyonlar teorisi, diferansiyel denklemler, sayılar teorisi, ayrık matematik gibi matematik konuları ile; veri yapıları ve algoritmalar, mantık devreleri, programlama dilleri, veri tabanları, işletim sistemleri, web tasarımı ve dosya yapıları gibi bilgisayar konuları birlikte yer almaktadır. İlk üç yılda, bölümümüzde matematik ve bilgisayar dersleri eşit ağırlıklı olarak verilmekte olup,bilgisayar teknolojisinin en son modelleri ile donatılmış akıllı sınıflarda eğitim-öğretim yapılmaktadır.Bu sayede, öğrencilerimizin son teknolojiyi öğrenmeleri ve uygulamaları mümkün kılınmıştır. Bölümümüz öğretim üyeleri ayrıca İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi , Mühendislik-Mimarlık Fakültesi gibi diğer fakülte öğrencilerine ihtiyacı olan matematik hizmetlerini de sunmaktadır. Ayrıca Bölümümüzde başarılı olan öğrencilere, paralel programlar oluştuğu takdirde, bazı mühendislik bölümlerinde ve diğer bölümlerde Çift Anadal ve Yandal yapma imkanı verilmektedir. Diğer taraftan öğrencilerimize sadece matematik ve bilgisayar eğitimi-öğretimi verilmeyip, ülkemizin kültürel değerlerini hazmeden, evrensel çevre ve insanlık değerlerine saygılı, sosyal yönleri gelişmiş, bireyler yetiştirme konularına da ağırlık verilmektedir. Bu amaçla sosyal ve kültürel ağırlıklı dersler ve etkinlikler programımızda yer almaktadır. Öğrenimin son iki yılında yer alan çok sayıda seçmeli ders, öğrencilerimize, bilgisayar ile desteklenmiş matematikçi veya matematik ile güçlendirilmiş bilgisayarcı olarak uzmanlaşma imkanı sunmaktadır. Mezunlarımız, dünyanın her yerinde yazılım, bilgisayar, finans, bilişim firmalarında ve her tür kuruluşun bilgi işlem merkezlerinde çalışabilecekleri gibi, yine bu sektörlerde proje yönetimi, proje geliştirme, programlama, sistem analizi, web tasarımı gibi uzmanlık alanlarında faaliyet gösterebilirler. Bunlara ek olarak optimizasyon, kaynak kullanımı ve planlama gibi matematik ve analiz altyapısının önemli olduğu birimlerde çalışabilecek olan mezunlarımız sigortacılık sektöründe, Borsa ve Menkul Kıymetler ile ilgili kuruluşlarda uzman, yönetici ve araştırmacı olarak çalışabilirler. BİLİMSEL METODOLOJİ NEDİR? Bilimsel Düşünce yöntemine bir yaklaşım denemesi; Prof Dr Tarık Özker (tıkla) http://issuu.com/kemal_turkeli/docs/bilimsel_metodoloji_nedir 28 OCAK 2012 CUMARTESI BİLİMSEL DÜŞÜNCE NEDİR? Herkesin düşünmeye ve fikrini söylemeye başladığı bir çağda, ortaya çıkan çok önemli bir eksikte nasıl düşünmek gerektiğini hiç bilmemekten kaynaklanıyor. İnsanlar okulları bitiriyor, çeşitli teorileri okuyor, teorileri değerlendiriyor ve kendisi de teoriler ileri sürüyor ama bilimsel düşünce ve akıl yürütme sistematiği nedir hiç bilmiyor. Her mantıklı düşünceyi veya teoriyi bilimsel sanıyor. Her düşünceye aklıma yattı veya yatmadı diye değerlendiriyor. Gerçek ile düşünce arasındaki ilişkileri ise hiç tanımıyor. Sonuç olarak eğitilmiş, hatta akademik kariyer yapmış birçok insan bir fikir kör dövüşü sergiliyor. Açık oturumlarda meydan savaşları yaşanıyor. Sonuç olarak herkesin haklı olduğu, herkesin doğrularının farklı olduğu, hatta birçok gerçek olduğuna inanarak, bilimin kalbine bir hançer saplıyoruz ve uzlaşıcı olduğumuz için de övünmeye başlıyoruz. Prof. Dr. Tarık Özker Hocamın üniversitenin 4. sınıfında (yani nerdeyse eğitimimizi tamamlamak üzereyken) bunca yıldır öğrendiklerimizin, yani bilimsel düşüncenin ne olduğunu bize anlattığı zaman, çok şaşırmıştık. Ne yaptığımızı bize hiç kimse öğretmemişti o ana kadar. Bu konuda yani bilimsel düşüncenin ne olup, ne olmadığını sade bir dille anlatan bir kitap çok aradığım halde bulamadım. Ben de hocamın bize öğrettiklerinden aklımda kalanları ve bu güne kadar okuduklarımdan hazırladığım bir özeti yazmaya karar verdim. Kısaca aradığımız; “Her mantıklı düşüncenin bilimsel ve gerçek olup, olmadığıdır? Düşüncemizin bilimsel ve gerçek olması için olmazsa olmaz şartları nelerdir?” sorularının cevaplarıdır. DUYU, DÜŞÜNCE VE MANTIK: İnsan beyni 5 duyumuzu (duyu: insanların ve hayvanların, dış dünyanın uyarılarını görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, hasse) kullanarak dış dünya ile ilişki kurar. Bu duyuları yani algıladığı görüntü, ses, tat, koku, dokunma duyularını hafızasında saklamak ve işleyebilmek için bu duyularla ilgili biyolojik ve elektriksel olarak birbirinden farklılıklar üretir. İnsan beyni gördüğü bir cismi tüm şekil ve renk nitelikleriyle hafızasına almaz. Daima bunları simgeleştirir. Yani simge (sembol) olarak soyutlanmış (yani tüm özelliklerinden ana özellikleri veya ayırt edici özellikleri ayıklanmış olarak) yani daha az veri (data) ile hafızasına alır. Bu duyuların arasındaki ilişkileri de daima onların ayırt edici özellikleri yani soyutlanmış simgeleriyle oluşturur. Şöyle ki bir çocuk çığlığı, o sesin tüm özellikleriyle (yani frekansı, bileşenleri, ritmi, genliği vs ile değil) diğer seslerden onu ayırt eden ana özelliği ne ise onu simgeleştirerek hafızasına alır. Neticede hafızaya alınan sesin kendisi değil onun simgesi ve bu simgenin soyutlanmış verileri ve tarifidir. İnsan beyni düşünürken, hatırlarken ve akıl yürütürken bu simgeleri kullanır, yani o duyuları hatırlatan biyolojik ve elektriksel farklılıkları kullanır. Yoksa duyuların algıladığı tüm verileri beynine kayıt etmez. Sadece onların simgelerini kullanır. Bunun sayesinde insan beyni bu gözlemleri arasında ilişkiler ve sonuçlar oluşturabilir. Yani düşünür. Varsayımlar hayal edebilir. Tüm hayallerde sesler ve şekiller tam olarak yoktur. Duyular hafızamızda karikatür gibi sadece ayırt edici özellikleriyle vardır. Peki, duygu nedir? Duygu (TDK sözlük anlamı: duygu: belirli nesne olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim) algıladığımız duyuların, genetik hafızamız, bilinçli hafızamız ve bilinçaltımız etmenleriyle bize anımsattığı, bir yorumlanmış duyu hatta duyular kümesi veya bileşenidir. Duygu bir algılama değil sadece bir sonuçtur veya bir yorumdur. Kontrollü bir ateş, şömine ateşi görünce, güven duygusu oluşur, ama kontrolsüz yanan bir ateş görünce korku ve güvensizlik hissederiz. Çünkü geçmiş tecrübelerimiz şömine ateşinin bizi ısıttığını ve belki de genetik hafızamız da bu tip bir ateşin bizi vahşi hayvanlardan koruduğunu anımsatacaktır. Bu duygu güvence duygusudur. Yani bu durum güvencelidir yorumu veya sonucuna varmaktır. Kontrolsüz bir ateş, bir çalılığın yanmasını görünce, güvensizlik duygusu oluşur, korkarız. Çünkü geçmiş tecrübelerimiz bu ateşin büyüyeceğini ve bize ve çevremize zarar vereceğini anımsatacaktır. Bu duygu güvensizlik ve korku duygusudur. Yani bu durum güvencesizdir ve tehlikelidir yorumu veya sonucuna varmaktır. Önce kullandığımız ve kullanacağımız terimlerin tariflerini yapalım. Matematik simgeler ile mantıksal işlemler yapma ve sonuca varma metodudur. Simgelerden ne kastettiğimizi yukarıda açıkladık. Yani algılamalarımızın soyutlanmış işaretleri simgedir. Bir cisim, iki cisim, büyük cisim, küçük cisim, küme, sonsuz gibi. Mantık nedensel düşünme sistematiği ve ilkeleridir. Yani beynimizin düşünme sistematiğinin deşifre edilmiş bir metodolojisidir. Şimdi ne dediğimize tekrar bakalım. Beynimiz duyuları simgeleştirir, kaydeder, tasnif eder ve bunlarla mantıklı işlemler yapar. Matematik ise simgeler ile mantıksal işlemler yapma metodolojisidir. Yani, beynimizin yürütmekte olduğu düşünme sisteminin bilinçli akıl yürütme ve yazıya dökülmüş anlatım biçimi ve sistematiğidir. Diğer bir deyişle de duyulardan duygulara (algılamalardan – inputs, sonuçlara - outputs) varma metodudur. Şimdi yanlış bir toplum yargısının neden yanlış olduğunu anlamaya çalışalım. “Bu kadar mantıksal olma birazda duygulu ol.” veya “Mantık ile duygu daima çelişir” sözcüklerinin ne kadar yanlış bir yargı olduğu sonucuna varmak zor olmasa gerekir. Duyu gerçek dünyayı algılamak, duygu ise bundan beynimizin kullandığı mantıksal bir sonuca varmak olmasına rağmen, insanlar mantığın duygu ile çeliştiğini sanıyor. Bir başka deyişle de mantığın ve matematiğin bilimsel metodunun ne olduğunu tanımıyor. Bu nedenle yanlış mantık kullanarak, yanlış ve gerçek olmayan bir sonuca varıyor ve bunun duygular ile çeliştiğini söylüyor. Biz rahatlıkla şunu iddia edebiliriz. Sıhhatli bir insanın duygularıyla, doğru kullanılan bir mantık tam olarak örtüşür. Yani, duygular mantıklıdır ve mantıklı olan sonuçlarda duyguludur. Bunlar asla ters düşmezler. Burada konuyla doğrudan ilgisi olmasa da genel olarak yapılan bir hataya değinmek istiyorum. Duygulu (duyularımızın daha açık olup, daha fazla duygu üretmemiz halini kastediyorum) olmak ve hassas olmak birbirleriyle karıştırılan kavramlardır. Biz genellikle olaylardan çabuk ve daha fazla etkilenen insana duygulu sıfatını takarız. Bir film seyrederken ağlayan, başkalarının acısını kendi içinde derin hisseden insanlara da duygulu deriz. Ama bu hatalı bir kullanımdır. Gerçekte söylemek istediğimiz o insanın hassas olduğundur. BİLİMSEL DÜŞÜNCE VE GERÇEK İnsan beyni duyularıyla algıladıklarını simgeler halinde belleğine alıp, bunları işleyerek ve mantıklı akıl yürüterek sonuçlara varır. Biz bu sonuçları içsel ruh halimize yönelik olanlarına duygu veya his diyoruz, dışsal olan ve insanlara, olaylara, doğaya yönelik olanlarına hayat görüşü, felsefe, fizik, kimya, matematik diyoruz. Bu mantıklı akıl yürütme işlemini her insan yapabilir. Ama her insanın yaptığı bir diğeriyle aynı sonucu vermez. Neden aynı sonucu vermez? Şimdi düşünce süreçlerimize dikkatlice bakalım. 1. adım: Duyularımızla algılama ve gözlemleme - (sıhhatli duyu organları gerekir) 2. adım: Algıladıklarımızın ve gözlemlediklerimizin ana ve ayırt edici özelliklerini ayıklayarak simgeler halinde hafızamıza alma (tarifini yapma) – (ruhen sıhhatli olmak, önyargısız ve tabusuz olmak gerekir) 3. adım: Bu simgeleri genetik hafızamız, bilincimiz ve bilinçaltımızdaki geçmişteki deneylerimiz ile karşılaştırarak ve işleyerek mantıklı sonuçlara (duygu ve düşüncelere) varmak. (deneyimli, ruhen sıhhatli ve zeki olmak gerekir) 4. adım: Vardığımız sonuçları yaşamda sınamak (eylemci olmak gerekir) 5. adım: Vardığımız sonuçlar yaşamla doğayla uyuşmuyor ve yanlışsa 1. adıma geri dönmemiz gerekiyor. (dogmatik olmamak, sorgulayıcı olmak, tabusuz olmak gerekir) Zaten, tüm sorunda burada başlıyor. Bilimsel düşünce doğaya kapalı bir akılla, doğayı doğru algılamamızı zorlaştıran bozuk ruh hali, tabular, önyargılar ve inançlarla, birikimsiz ve deneyimsiz, uygulamasız ve eylemsiz yapılamaz. En önemlisi ise yanlış sonuçları görünce hemen başa dönebilmeyi ve ben nerede hata yaptım diye gözden geçirme yapabilmeyi ve tüm bunları göze alabilmeyi gerektirir. Yanlış sonuçları görünce tekrar başa dönmek çok zordur. En iyisi gözlemlediklerimizin gerçek olmadığına inanmaktır. Yanlış yorumladığımızı düşünmek ve başkalarının daha doğru düşündüğünü varsaymak daha kolaydır. Belki de tuttuğumuz ve taraftarı olduğumuz teoriyi kavramadan, yargılamadan ve sınamadan büyük bir inanç ve inatla savunmak daha doğru olabilir. Bu ruhumuzu ve komplekslerimizi de okşayabilir. İşte bu nokta düşünce sistemimizin bozulduğu, kirlendiği ve hastalandığı noktadır. Düşünce sistemimizin hastalanmamış olması da Bilimsel Düşüncenin olmazsa olmaz şartlarından birisidir. Şimdi yukarıdaki adımlardaki değişik etkilere bakalım. 1. adım: Duyularımızla doğayı ve olayları anlayabilmek için sıhhatli duyu organlarımıza, hatta bunları destekleyen bazı teçhizatlara ihtiyacımız vardır. İyi bir göze sahip olmak, görmesini öğrenmiş olmak, iyi bir kulağa sahip olmak ve seslere karşı eğitilmiş bir kulağı olmak, mikroskop, ölçü aletleri, gerçek belgeler, doğru yazılmış dokümanlar vb gibi hem kendi duyu yeteneklerimizi geliştiren eğitimler ve beceriler hem de teknik teçhizatlar gerekir. Bu adım zayıfsa diğer adımlarla doğru sonuçlara varamayız. 2. adım: Gözlemlediğimiz nesneyi veya olayı algılarken onu doğru olarak, onu diğerlerinden ayırt edici özelliklerinin tümüyle ancak anlaşılırlığını ve proses edilmesini (işlem yapılmasını) bozmayacak kadar da sade olarak algılamalıyız. Bu noktada önyargılarımızı ve tabularımızı (kavramadan, sorgulamadan ve sınamadan doğru kabul edilen görüşlerimizi – yanlış teorilerimizi) devreye sokmamalıyız. (Çok Zor!) Bu adım zayıfsa diğer adımlarla doğru sonuçlara varamayız. 3. adım: Bu adım simgelere proses yaptığımız adımdır ve en zor adımlardan birisidir. Deneyim ister, bilgi birikimi ister, doğru bilgiler ile donatılmış olmayı ister ve en önemlisi zeka ister. Bu adım akıl yürütme, mantığını doğru kullanabilme adımıdır. Bu adım zayıfsa diğer adımlar gerekli olmaz. 4. adım: Aklımızın vardığı tüm sonuçlar yaşamda sınamak içindir. Ancak vardığımız sonuçlar yaşamda sınandığında doğru netice veriyorsa ve kullanılabiliyorsa ve bir işe yarıyorsa xgerçektir. Yoksa gerçek değildir veya gerçek olup olmadığı tartışılabilir. Yaşamda sınanamayan bir sonuca vardıysak, bu sonuç kanıtlanmamış bir teori olarak kalacaktır. Günün birinde belki birileri sınayabilirse gerçek olup olmadığı anlaşılacaktır. Bu adım yoksa gerçeği bilemeyiz. 5. adım: Vardığımız sonuçlar yaşamla uyuşmuyor ve yanlış sonuçlar veriyorsa, yapılacak tek şey başa dönüp, ben nerede hata yaptım diye yeniden her şeyi gözden geçirmek gerekir. Bunu tek bir açıklaması vardır. İlk 4 adımda bir yerlerde bir hata yapılmıştır. Direnmenin ve inanmanın veya bir teorinin taraftarı olmanın veya bir duygunun esiri olmanın kimseye bir yararı olmaz. Ama zararı çok olur. Bu adım yoksa doğaya ters düşeriz ve ne olacağımızı bilemeyiz. Ancak, iyi bir yere varamayacağımız kesindir. Tek kesin ve gerçek olanda budur. Bilimsel Düşünce ve gerçeğe ulaşmak görüldüğü gibi her akıl yürüten ve hızlı düşünen insanın becerebileceği bir şey değildir. Yalnız zeki olmak kesinlikle yeterli değildir. Şimdi Bilimsellik ve Bilimsel Düşünce olgusunu daha teknik olarak ele alabiliriz. BİLİMSEL METOD Bilimsel düşüncenin oluşması için üzerinde tartışılacak ve teori geliştirilecek olgunun veya nesnenin; Gözlem: Olayların Gözlemlenebilir olması gerekir, Tarif: Kavramların Tarif edilmesi gerekir, Teorem: İlişkilerin (Aksiyom, Postula, Hipotez ve başka Teoremler ile) açık ve kesin bir biçimde ortaya konması (formüle edilmesi) gerekir, Kestirim: Aksiyomlar, Hipotezler ve Teoremler ile tarif edilen kavramlar arasındaki ilişkilerden yeni mantıklı sonuçların (hükümlerin, ilişkilerin) belirlenmesi gereklidir, Sınama: Sonuçlar (hükümler, ilişkiler) sınanabilmelidir ve doğru netice vermelidir. Bir düşüncenin veya çalışmanın veya teorinin bilimsel olabilmesi için asgari yukarıdaki niteliklere sahip olması şarttır. Bu öğeleri taşımayan bir düşünce sistemi ne bilimseldir nede gerçektir. Tarifler: Bu bölümde kullanacağımız kavramların tariflerini öncelikle iyi anlamamız gerekir. Gözlem: (observation) Bir olayı veya olguyu duyularımız, tekniğimiz ve araçlarımız ile objektif (nesnel) bir şekilde algılamak, incelemek ve analiz etmek Tarif: (definition) Bir olayın veya olgunun ayırt edici ana özelliklerini en sade biçimde belirlemek. Aksiyom: (axiom) Doğruluğu kanıtlamadığı halde doğru olduğu herkes tarafından kabul edilen varsayım. Örneklerle kanıtlanmadan gerçek olan. Tüm teoremlerin kökünün başlanğıç noktası. Postulat: (postula) Nedenleri sorgulanmadan doğru olduğu açıkça görülen hükümlerdir. Aksiyomlardaki gibi doğru olduğunun kabulü kendi içerisinde var olmamakla birlikte, doğruluğu veya yanlışlığının kanıtlanmasına gerek duyulmaz. Teoremlerdeki gibi mantıksal akıl yürütme sonucunda bulunan hipotezler gibi olmayıp, doğrudan deneysel olarak kanıtlanmaları da mümkün değildir. Hipotez: (Hypotesis) Doğruluğu kanıtlanamadığı halde sınama ve deneylerle doğru olduğu anlaşılan varsayım; sonuçları doğru olduğu için doğru olduğu düşünülen varsayım; başka bir varsayımı sağladığı için doğru olduğu görülen varsayım. Teorem: (Theorem) Gözlem, tarif, aksiyom, hipotezlerden mantıklı (Akıllı ve nedensel düşünme ilkelerini oluşturan formel sistemdir) düşünme sistemiyle sav, öneri ve tümevarımlara ulaşmak. Kestirim: (prediction) Teoremin belirlediği sonuçlar yani olgu ve olaylar arasındaki tarif edilebilen ilişkilerdir. Teoremin Hükümleridir. Sınama: (test) Teoremin sonuçlarını uygulayarak, doğru netice verip vermediğinin gözlemlenmesidir. Pratik yapmaktır. Bilginin sınanmasıdır. Bilimsel düşünce öncelikle gözlemler üzerine bulunan sade ve temel bir varsayım üzerine kurulur. Bu varsayımın doğruluğu kanıtlamadığı halde doğru olduğu herkes tarafından kabul edilir. Buna aksiyom diyoruz. Aksiyom için çeşitli örnekler verebiliriz. Geometrinin temelini oluşturan aksiyom “İki nokta arasındaki en kısa yol bir doğru parçasıdır” hükmüdür. Bunun kanıtı olmadığı halde, değişik insanlar tarafından, değişik yerlerde ve defalarca sınandığında doğru olduğu görülür. Bu sınama veya bu aksiyom üzerine kurulan teorinin hipotezleri ve hükümleri sınandığında doğru netice verir. Böylece biz kanıtlayamadığımız aksiyom’un doğru olduğunu anlarız. Ancak, bu doğru olma ve gerçek olma durumunun da belirli koşullara bağlı olduğunu unutmamız lazımdır. Uzayda hareket eden cisimler için bu aksiyomun geçerli olmadığı ve aksiyomun “İki nokta arasındaki en kısa yolun bir eğri parçasıdır” şeklinde değiştiğini ve bunun üzerine kurulan uzay geometrisinin, bizim bildiğimiz geometriden farklı olduğunu da unutmamamız lazımdır. Yani yıllarca gerçek ve doğru olduğunu düşündüğümüz bir aksiyom, koşullar değişince değişmiştir. Geometri, fizik, kimya, matematik bile mutlak doğrular üzerine oturmamıştır. Bilimsel düşünce bir varsayıma dayanıyor. Bu varsayıma dayalı teorilerin hipotez ve hükümleri sınanıyor. Netice doğru ise aksiyom ve teori doğru kabul ediliyor. Sınanamıyor veya doğru netice vermiyorsa, yürüttüğümüz akıl ve bulduğumuz teori, gerçek olmayıp, sadece bir teori olarak kalıyor. Şöyle ki; teorimizin gerçek olup, olmadığının tek hakemi yaşamın kendisidir. Bunun dışında kalan bir düşünce sisteminin bilimselliğinden bahsedilemez, gerçek olmasından da bahsedilemez. Ne yazık ki birçok insan gözlemlenemeyen ve tarifi olmayan kavramlara dayanan, sonuçları da sınanamayan düşünce sistemlerine, teorilere inanıyorlar. Ben inanıyorum ki diyerek bilimsel düşünceler oluşturuyorlar. Kimsenin görmediği, bilmediği ve sınayamadığı sonuçlara ulaşıyorlar. Bunlarla insanların hayatlarına yön vermesini talep ediyorlar. Yani, doğada işe yaramayan ve kullanılamayan ve sınanamayan sonuçlara ve düşünce sistemlerine inanıyorlar ve insanların inanmasını istiyorlar. Bilimsel düşünce sisteminde anlamadan, kavramadan, tarifini yapmadan ve sonuçlarını sınmadan hiçbir düşünce sistemine inanılmaz. Daha doğrusu bilimsel düşüncede inanç yoktur. Bilmek vardır. Varsayım vardır. Kanıt vardır. Sınamak vardır. Yaşamda kullanmak ve işe yaratmak, onunla bir iş yapmak vardır. Doğru bilinen tüm varsayımların bir soyutlama ve varsayım olduğu gerçeğini iyi anlamak vardır. Değişik bir açıdan bakarsak düşünce bir soyutlama, kavramlaştırma (tarifini yapma) ve akıl yürüterek bir sonuca varmaktır. Ama düşüncenin gerçek olduğunu söylemek, üstelik geçmişte ve gelecekte gerçek olduğunu söylemek mümkün değildir. Gerçek olan doğanın kendisidir. Soyutlamalar doğanın gerçeklerine bir yaklaşımdır. Bilimsel düşünce doğanın gerçeklerine kullanılabilir ve sınanabilir yaklaşımlardır. Bilimsel düşünce doğayla uyumumuzu sağlayan, doğanın verilerini daha iyi kullanmamızı sağlayan bir sistemdir. Bilimsel düşünce bir düşüncedir ama doğanın gözlemlenmesiyle ve yorumlanmasıyla başlar ve mutlaka doğada sınanmasıyla, belirli koşullar ve yaklaşımlar içerisinde doğruluğunun kanıtlamasıyla sonuçlanır. Bu da yetmez. Kullanılabilir olması da şarttır. Kullanılamayan, hiçbir işe yaramayan, sınanamayan bir düşüncenin bilimsel olduğu iddia edilemez. Yani, bilimsel düşünce doğadan başlar ve doğada sonuçlanır. BİLİMSEL DÜŞÜNCE SİSTEMETİĞİ: Şimdi bir bilimsel düşünce sürecini ve bilimsel bir teoriyi oluşturalım. Temel Teorem (1. adım): Önce doğayı gözlemleyeceğiz. Olgu ve nesneleri gözlemleyeceğiz. Gözlemlerimizden kavramları oluşturacağız ve tariflerini yapacağız. Bunları tanımlayacağız. Bunu sağlamak için soyutlama yapacağız. Onları, işlenebilir sadeliğe getireceğiz. Ancak, soyutlama yaparken, kavramların temel niteliklerine ve ayırt edici özelliklerini bozmayacağız. Bu tariflerden temel hipotezi bulacağız. Yani, başka bir teori ile kanıtlanmadığı halde herkes tarafından kolaylıkla doğru olduğu anlaşılan temel hipotezi bulacağız. Bu varsayım (aksiyom) üzerine dayanarak tarifi yapılan nesne ve olgular arasındaki bir ilişkiyi, akıl yürüterek bulacağız. Bunu sonucunda bir hükme varacağız. Bu doğrudur diye iddia edeceğiz. Bu doğru olduğunu iddia ettiğimiz kestirimi doğada sınayacağız. Sınamada kestirim doğru ise, teorimiz ve aksiyomumuz doğrudur diyeceğiz. Sonuç yanlış ise, başa dönüp gözlemimizi, soyutlamalarımızı, aksiyomumuzu ve teorimizi gözden geçirip, nerede hata yaptığımızı bulmaya çalışacağız. Diğer Teoremler (2. adım, 3. adım ve n. adım) Temel teoremin doğrulanmış sonuçlarına dayanarak yeni gözlemler yapacağız. Gözlemlerimizden kavramları oluşturacağız ve tariflerini yapacağız. Bunları tanımlayacağız. Bunu sağlamak için soyutlama yapacağız. Onları, işlenebilir sadeliğe getireceğiz. Ancak, soyutlama yaparken, kavramların temel niteliklerine ve ayırt edici özelliklerini bozmayacağız. Bu tariflerden bir hipotez bulacağız. Doğruluğunu kanıtlayacağımız ve gözlemleyip, tariflerini yaptığımız nesne ve olgular arasındaki bir ilişkiyi bulacağız. Bu varsayım (Hipotez) üzerine dayanarak tarifi yapılan nesne ve olgular arasındaki bir ilişkiyi, akıl yürüterek bulacağız. Bunun sonucunda bir hükme varacağız. Bu doğrudur diye iddia edeceğiz. Bu doğruyu doğada sınayacağız. Sınamada kestirim doğru ise, teorimiz ve hipotezimiz doğrudur diyeceğiz. Kestirim yanlış ise, başa dönüp gözlemimizi, soyutlamalarımızı, hipotezimizi ve teorimizi gözden geçirip, nerede hata yaptığımızı bulmaya çalışacağız. Bu adımlara devam edeceğiz. Böylece, düşünce safhasında teorimizi geliştireceğiz. Diğer yandan da teorinin sonuçlarını doğada uygulayarak pratiğimizi (teknolojimizi) geliştireceğiz. Bu sistem ilk bakışta fizik, kimya, biyoloji gibi bilimler için geçerliymiş izlemini verebilir. Ancak, bu metot sosyal bilimler ve tüm bilimler içinde aynen geçerlidir. M. Oğuz Çitçi (tıklayınız) Elektronik Y. Mühendisi İTÜ istanbul KARİYER PLANLAMANIN İLK ADIMLARI Özellikle Endüstri devrimi sonrası hayatımıza giren kariyer kavramının, günümüz toplumlarında bireyin yaşamının odak noktalarından biri haline geldiğini söyleyebiliriz. Önceleri sadece yaşamı devam ettirme adına yapılan işler, şimdilerde bireyin kimliğinin bir parçası olmuş durumda. Dolayısıyla, çalışanın kendini çalıştığı kurum ve yaptığı işle ifade etmeye başladığı bir süreç yaşıyoruz. Çünkü meslek seçerken sadece ekonomik getirilerini düşünmüyoruz artık. Bunun yanında o mesleğin veya işin bireyin kendini gerçekleştirmesine katkılarını da düşünüyoruz. Bu da kariyer planlamanın önemini ortaya koyuyor. Kariyer planlamaya değinmeden önce, kariyer kavramını tanımlamak gerekir. Kariyer en temel anlamıyla, bireyin iş yaşantısıyla ilgili attığı her adımı içeren ve yaşam boyu devam eden bir süreç olarak nitelendirilebilir. Bu noktadan hareketle, aldığımız ilköğretim ve lise eğitiminin de kariyerimizin basamakları olduğu söyleyebiliriz. Elbette, bu süreçte çoğumuz bu şekilde düşünmüyoruz. Genelde üniversite yaşantısıyla birlikle, seçilen meslek ve alanın kariyerimizin bir ilk adımları olduğunu düşünüyoruz. Çoğu zaman duyarız; “ben matematikten öğrendiğin örneğin logaritma konusunu hayatımda hiç kullanmayacağım.” veya “Edebiyat Bilgileri gelecekte ne işime yarayacak” diyen öğrencilerle karşılaşırız. Bu da kariyer olgunluğunun henüz yeterince gelişmediğini gösterir. Peki, kariyer olgunluğu ne demektir? Kariyer olgunluğu, bireyin yaşına uygun kariyer kararları vermeye hazır olması ve kariyer gelişimine katkıda bulunacak sorumluluklarla baş edebilmesi olarak tanımlanabilir. Bu noktada şuan 17–18 yaş grubunda olan ve YGS ve LYS’lere girecek, kariyerinin aslında en temel ve somut adımlarını atacak olan öğrencilerimizin kariyer olgunluğu ne düzeydedir bunu sorgulamak gerekir. Başarılı bir kariyer planlaması kariyer olgunluğu ile direk olarak ilişkilidir. Yapılan araştırmalar da kariyer olgunluğunun istenilen ve bireyi mutlu eden bir kariyer elde etmesi ile ilişkili olduğunu göstermiştir (Powell & Luzzo, 1998) Çünkü kariyer olgunluğu yüksek olan bireylerin kariyerlerine karar verme sürecinde farkındalıklarının yüksek olduğu, alternatif olanakları düşünen ve bunun için gerekli adımları atan bireyler olduğu görülmüştür.(Savickas,1990). Kariyer olgunluğunun kariyer planlama ile ilişkisine değindik. Peki kariyer planlama nedir? Kariyer planlama, bireyin kariyer hedeflerini oluşturması ve bu hedeflere ulaşması için gerekli bilgi ve becerileri kazanmak amacıyla uygun eğitim ve gelişim olanaklarını belirlemesi süreci olarak tanımlanabilir. Kariyer planlama süreci kişinin mesleğine karar vermesi, iş bulması, işi daha iyi yapabilmek adına kendini geliştirmesi, olası iş değişiklikleri (bazen bir kez bazen daha fazla olabilir) ve hatta emekliliği de içerir. Tanımdan yola çıkarak az çok sistemli kariyer planlama sürecinin lise bitimi ve üniversiteye giriş aşamasında netleşmeye başladığını söyleyebiliriz. Çünkü öğrenci bu süreçte alacağı eğitime karar verir, mesleki olarak nerde olmak istediğini düşünür. Bunu biraz bilinçli biraz da bilinçsiz şekilde yapar. Lise bitiminde yapacağı mesleğe karar vermek zorunda kalır istese de istemese de. Eğer bilinçli, kariyer olgunluğu yüksek bir öğrenci ise, ilerde başarılı olacağı mesleğe seçme olasılığı yüksek iken, kariyer olgunluğu yeterince gelişmemiş ise daha belirsiz bir süreç yaşama ihtimali yüksektir. Bu belirsizlikle içinde iyi bir üniversite ya da bölüm kazanabilir ama gerçekten kendi istediği bir alanda eğitim alıp almadığı önemli. Kariyer olgunluğu yeterince gelişmemiş ise ve böyle bir karar vermesi gerekiyorsa, ilerde bireyin yaşayacağı iş değişiklikleri, alan değişikleri oranı artar diyebiliriz. Çünkü zamanla kazandığı olgunluk kendi kariyer yolunu bulmasını sağlayacaktır. Bu değişiklikler bireyler tarafından pek de sevilmez ve mutsuzluk yaratır. Aslında, bunu çok da olumsuz değerlendirmemek gerekir. Çünkü her yaşta birey kariyerine yeni bir yön verebilir ve yeni bir başlangıç yapabilir. Bu da kariyer yönetimi kavramını aklımıza getiriyor. Kariyer yönetimi, bireyin belirlediği kariyer planını gerçekleştirmek için ortaya koyduğu stratejiler bütünüdür ki bu stratejiler kariyer hedeflerine göre değişebilir. Ülkemizde kariyer planlamasının en somut adımının üniversiteye giriş sınavıyla gerçekleştiğini yukarıda belirtmiştik. Bundan önce, 9. sınıf sonunda yapılan alan seçimi öğrencilerin genel olarak hangi alanlara yönelebileceklerini belirliyor. Bu süreç, öğrenciler ve ebeveynler açısından zorlu bir dönem. Henüz kariyer olduğuna ulaşmamış bireylerin zorunlu bir seçimle belli alanlara yönelmesini 9.sınıfta yapılan bu alan seçimi belirliyor. Bu nokta da öğrencilerin kariyer olgunluğuna erişmesini sağlayacak çalışmalara önem verilmesi ülkemizdeki eğitim hedefleri açısından önemli. Özellikle yeni sınav sistemi ile birlikte alanlar arası uçurumun azalması öğrencilerin doğru kariyer hedeflerine yönelmelerini kolaylaştıracak bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bilinçli veya bilinçsiz seçilen alanlarına mahkûm olmalarını engelleyen bir sistem sunuyor bize. Bu da öğrencilere kariyer hedeflerini değiştirebilmeleri olanağını sunuyor. Dolayısıyla, birey bu süreç içinde kendine en uygun alanı seçebilirse erken yol almaya başlar ama doğru alanı bulamamış olsa bile her şey bitmiş değil. Üniversite yıllarında kendini geliştirdiği alanlar, iş hayatında kendine kattıklarıyla yeni bir kariye planı yapması mümkün. Kariyer planlaması için hiçbir zaman geç değildir. Yeter ki ne istediğinizi bilin. Günümüzde meslekler arası sınırların belirsizleştiği de bir gerçek. Öğrenci hangi alanda eğitim alırsa alsın kariyerine bulunduğu noktadan itibaren farklı bir yön çizebilir. İş dünyası kendini her açıdan geliştiren çalışanlara ihtiyaç duyuyor ve öğrenmeyi öğrenen bireylerle çalışmayı uygun buluyor. Bu da, farklı bir eğitim geçmişine sahip olsa bile bireye kariyerini tamamen değiştirebilme fırsatı sunuyor. Bu yüzden de bireyin sınavla yerleştiği bölüm onun kaderini belirlemeyebilir eğer isterse. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: başarılı bir kariyer için erken atacağınız adımların sizi başarıya götürme olasılığı yüksek fakat hiçbir zaman doğru alana yönelmek için geç değildir. Size en uygun olan alan en başarılı olacağınız alandır. Fen Bilimleri Dershanesi Kadıköy-4 Rehber Öğretmeni - Neslihan Yaşar(tıklayınız) KAYNAKÇA Powell, D. F. & Luzzo, D.A. (1998). Evaluating Factors Associated with the Career Maturity of High School Students. The Career Development Quarterly, Vol.47, pp.145-160. Savickas, M.L. (1990). The Use of Career Choice Measures in Counseling Practice. In E. Watkins & V. Campbell (Eds.), Testing in Counseling Practice.Hillsdale. NJ: Erlbaum. |